
Abbâsî halîfelerinden Harun Reşid, meclisini süslemiş ve tantanalı bir eğlenceye hazırlamıştı. Birçok yemek yaptırmış ve şair Ebu’l-Atâhiye’ye de haber göndermişti. Ebu’l-Atâhiye gelince;
“–Haydi ey şair! Biz nasıl bir hâldeyiz, dünyanın hangi nimetleri içindeyiz şiirle söyle bakalım.” dedi.
Ebu’l-Atâhiye, tercümesi şöyle olan bir manzum cevap verdi:
“Şu sarayların zirvesinde, nimetler içinde sağ sâlim yaşa bakalım!
Canın ne isterse, hizmetçiler ve câriyeler koşarak getirmekte…
Ama ruhlar çırpınıp göğüs kafesinden kaçmak isteyince; işte o zaman kesinlikle bileceksin ki sen bir aldanış içindesin.”
Halîfe, hiç beklemediği bu sözler üzerine duygulandı ve ağlamaya başladı.
Veziri şöyle dedi:
“–Emir seni buraya ferahlamak için çağırdı, sen onu kedere boğdun.”
Halîfe dedi ki:
“–Bırak şairi. O, bizim kör olduğumuzu fark etti ve bu körlüğümüzün daha da artmasını istemediği için îkāz etti.” (İbnü’l-Esîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, XIV, 38)
Nitekim denilmiştir ki:
“İnsanlar uykudadır. Öldüklerinde uyanırlar!..” (Keşfü’l-Hafâ, II, 312)